Çarşamba, Aralık 09, 2009

"TÜRK MEVSİMİ"NDEN İZLENİMLER: KARABUDA, ORNAMENTA ve CAMONDO SERGİLERİ...

"Türkiye Mevsimi" Fransa'nın dört bir tarafında ve elbette Paris'te de "Türk Mevsimi" başlığıyla sürüyor... Bu iş kimilerine göre boşuna çaba. Kimilerine göre kesinlikle işlevsel. Kimilerine göre daha çok Türklerin rağbet ettiği bir dizi etkinlik...

Biz de geçen hafta kısa bir Paris gezisinde bunlardan ikisinin açılışına katıldık, birini de uzun uzun gezdik...

GÜNEŞ KARABUDA SERGİSİ

İlki -ki asıl gidiş nedenimiz- Güneş Karabuda'nın objektifinden "Yaşar Kemal'in 50 Yılı" başlıklı fotoğraf sergisiydi. "ELELE" Derneği'nin (Rue Martell, 8) merkezindeki serginin 28 Kasım 2009, Cumartesi akşamı yapılan açılışı, olağanüstü rağbet görmüştü. "Türk Mevsimi"nin 24-29 Kasım arasındaki bölümüne "Yaşar Kemal Mevsimi" dedirtecek kadar önemli etkinliklerde bizzat yerini alan Yaşar Kemal, ELELE'nin küçük salonuna girerken uzun alkışlarla karşılandı. Belki bu ana en iyi Prof. Dr. Şehmuz Güzel'in kaleminden tanık olunabilir:


"...derken alkışlar koptu aniden... O ana dek tıklım tıklım dolu, saat 19 olmalı, salonun önünde alkışlar sürüyor. Bu gelen Yaşar Kemal halayıdır. Belli oldu. En başta kasketiyle herkesten yirmi santim kadar farkla başı ve yüzü görülen ve sanki küçük insan denizinde bir Kağıthane kayığı gibi anlı ve şanlı, asil ve sevimli, halktan, bizden, dünyadan Yaşar Kemal Usta. Yanında eşi, hepimizin sevgilisi Ayşe Baban. İkisi de haşmetli. Yaşar Abi’nin sesiyle salonda bir Toros rüzgarı esti ki sormayın kardeşlerim: Mis gibi kekik kokusu. Yoğurt buz. Yılanların her biri bir köşeye kaçıştı. Alt kata inmeleri mümkün değil. Alt kat kitaplar ve kitapseverler tarafından doldurulmuş. Ragıp Duran ve Altan Gökalp, Yaşar Kemal ve Ayşe Baban’ın arkasındalar ve her yönden, ama bilhassa soldan gelen dalgalarla baş etmeye çalışıyorlar. Bu halay kardeşlerim salonun ana kapısından girdi... Güneş Karabuda da orada ve 'Elli Yıldan Bugüne Portreleriyle Yaşar Kemal' sergisinin açılışını böylece Yaşar Abi’yle birlikte yapıyor. Bu son derece başarılı, kimi ortak hafızamıza mal olmuş fotoğraflara baka baka bir tur attı Yaşar Kemal..."

Paris'te 14 Aralık'a kadar açık olacak bu sergi aslında daha önce Güneş Karabuda'nın İstanbul'daki diğer sergileri gibi İstanbul'da, Yapı Kredi Kültür merkezinde açılacaktı. Nedense olmadı. Duyduğumuza göre şimdi bu konu tekrar gündemde imiş ve daha geniş bir seçki ile İstanbul'a gelecekmiş... Umarız gelir...


"ORNEMENTA PARİS/İSTANBUL"
Paris Atölyesi'nde ("Ateliers de Paris", 30, Rue de Fauborg Saint-Antoine) yer alan "Ornementa Paris/İstanbul" adlı serginin 1 Aralık 2009, Salı açılışına da Koray Özgen'in daveti üzerine gittik...

Özgen, bu sergiye ŞişeCam için yaptığı ve "Seraphim" adını verdiği rakı şişesi tasarımıyla katılmıştı...
Sergi Paris ve Türkiye'den tasarımcıların süsleme sanatı üzerine yaptığı çalışmaları içeriyordu... Çalışmalarını Paris Atölyesi'nde sürdüren tasarımcı Arzu Firuz'un öncülüğünde düzenlenen bu tasarım sergisinde Türkiye'den Dice Kayek, Ela Cindoruk, Erdem Akan, Özlem Süer ve Defne Koz gibi ünlü tasarımcıların yanı sıra Paris'ten aralarında Warmi, Valerie Boy ve Sophie della Rosa'nın da bulunduğu altı tasarımcının projeleri yer alıyordu. "Ornementa Paris/İstanbul" sergisi de 30 Ocak 2010 tarihine kadar gezilebiliyor...

"KONSTANTİNOPOL'DEN İSTANBUL'A KAMONDOLAR"...


Gunes ve AyYahudi Sanatı ve Tarihi Müzesi, Versailles Sarayı, D'Orsay Müzesi, Louvre Müzesi ve Kamondo Müzesi'nin işbirliğiyle 19. yüzyılda İstanbul'un şehir planlamasına önemli katkılarda bulunan Osmanlı kökenli Kamondo Ailesi'nin öyküsünü konu eden ve 26 Kasım'da açılan "İstanbullu Bir Yahudi Ailenin Öyküsü: Kamondolar ve Sanat Hamilikleri" başlıklı bu sergi Yahudi Sanatı ve Tarihi Müzesi'nde yer alıyordu (71, Rue de Temple, Marais). 7 Mart'a kadar açık olan bu sergide Osmanlı kökenli Kamondo Ailesinin üç - dört kuşak yaşam öyküsü izlenebilirken, Yahudi kültürü, finans sektörü ve "sanat"ın bir yatırım aracı olarak nasıl da değerlendirildiğine pek güzel tanık olunabiliyor. Diğer zamanlarda Louvre Müzesi'nde bulunan ve bu sergi için yollanmış onca tablo ve heykel bir yana, sadece sanatlı kravat iğneleri koleksiyonu bile bakanları mest etmeye yeterdi... Tabii, biz "Türkler" olaraktan, sergi girişindeki panolarda yer alan "Kamondo'ların Paris'teki evleri bir müzeye dönüşmüş, ancak İstanbul'daki evleri korunamayıp,
şimdi otel olmuştur
" yollu açıklamalardan bir "gol yemişlik" duygusuna kapılmamışsak... Oysa hanları restore edildi, Tugay'lar sayesinde de kitaplaştı...

Eh, merdivenlerin durumu da şu önündeki tenekeler, ortasındaki direkler filan olmasa çok fena sayılmaz hani!!!

Aaah ah...



Hiç yorum yok: